ESENYURT KANARYA VE GÜVERCİN SEVENLER DERNEĞİ
  Güvercin Irkları ve Özellikleri
 

Posta Güvercinleri
 

 

POSTA GÜVERCİNLERİNİN KÖKENİ VE GELİŞTİRİLMESİ

“Posta güvercini” kavramı oldukça geniş bir anlama gelmektedir. Çok eski dönemlerden beri çeşitli güvercin ırkları dünyada posta güvercini olarak kullanılmışlar ve adlandırılmışlardır. Günümüzde posta güvercini denildiğinde dünyada son 200 yıldır geliştirilmiş olan ve artık daha çok yarış amaçlı yetiştirilen güvercin ırkı akla gelmektedir. İngilizce’de “Homing Pigeons” adlandırması posta güvercini anlamına gelmektedir. Ancak daha çok yarış amaçlı yetiştirilen modern posta güvercinlerini tanımlamak içinse, “Racing Pigeons” kavramı kullanılmaktadır. Ülkemizde ise bu güvercinlere “Posta Güvercini” ya da “Postalı” denilmektedir. Bu ırkın gelişimi hakkındaki bilgiler kesin kanıtlara dayanmamakla birlikte, 1800 yılların başından itibaren Belçika’da geliştirildikleri bilinmektedir. O yıllarda Belçika’da bu ülkenin eski ırklarından biri olan “Smierel” adı ile bilinen güvercinler, posta güvercini olarak kullanılmaktaydılar. Smierel ırkı köken olarak Owl ırkı güvercinlerden gelmeydi. Posta güvercini yarışlarının yaygınlık kazanmasına bağlı olarak, bu ırk geliştirilmeye çalışıldı. Kökü Carrier ırkından gelen Dragon ırkı ve bazı taklacı ırklarla kırılarak ırka uzun uçuş özellikleri katılmaya çalışıldı. Bu çalışmalar sonrasında 1815–1825 yılları arasında geliştirilen yeni ırka “Antwerp Smierel” adı verildi. Antwerp ırkı daha başarılı sonuçlar almaya başlamıştı. Bunun üzerine Antwerp ırkının geliştirilebilmesi için çalışmalara başlandı. Antwerp ırkı 1850–1875 yılları arasında Runt ile Ortadoğu kökenli olan Carrier ve Bağdat ırkları ile kırıldı. Elde edilen yeni ırk daha da başarılı idi. Böylece 100 yıllık bir sürecin sonunda daha ideal bir posta güvercini ırkına ulaşılmış oldu. Bugün bilinen modern posta güvercini ırkı, 1900 yıllarının başından itibaren son şeklini almış oldu.
 





Tippler

Dünyada “Tippler” adı ile tanılan bu güvercinlere, ülkemizde İngilizce’den kısaltılarak kısaca “Tip” adı verilmektedir. Ülkemizde yerli bir ırk olmayıp tamamen ithaldir. Son yıllarda yurdumuzda da yetiştirilmeye hatta kuş pazarlarında bile rastlanmaya başlanmıştır. Tippler kelimesi İngilizce’de “Akşamcı” anlamına gelmektedir. Bu kelime İngiltere’de olduğu gibi bizde de akşamdan akşama içkisini yudumlamayı adet haline getirmiş kişiler için kullanılan bir değimdir. Bu güvercinlere akşamcı denmesinin nedeni, bu kuşların gece de uçuşlarını sürdürebilmelerinden kaynaklanmaktadır. Tip ırkının orijininin Asya kökenli ve Hindistan–Pakistan merkezli olduğu bilinmektedir. Asya kökenli güvercin ırklarının bir çoğu gibi bu ırkın da sonradan Avrupa’ya gönderilmiş olduğu bir gerçektir. Ünlü gezgin Marco Polo, 13. yüz yılda bu olaya tanıklık edenler arasındadır. Daha sonradan ipek yolu rotası boyunca özellikle 16. yüz yılda çeşitli güvercin ırklarının Avrupa’ya taşındığını bilinmektedir. Güvercinlere olan merakları ile bilinen Moğol hükümdarlarının bu konuda önemli rol oynadıkları bilinen bir gerçektir. Tip ırkının da bu hükümdarlar aracılığı ile ilk kez İngiltere’ye gönderilmiş olduğu düşünülmektedir.

İNGİLİZ TİPPLERLERİ

İngiltere’de Manchester kentinin güneyinde yer alan ve küçük bir kasaba olan Macclesfield’de bu güvercinlerin eski dönemlerden beri var oldukları bilinmektedir. 1875 yılında “Cumulet” ve bazı taklacı türlerin melezlenmesi sonucu elde edilmiş bir ırktır. Tip ırkı güvercinler, eski dönemlerde ipek üretimi ile tanılan bu kasabadan diğer komşu illere de yayılmıştır. Özellikle Sheffield’da yaygınlaşmışlardır. Bu nedenle Sheffield ve Macclesfield Tipplerleri bilinen iki ünlü Tippler türüdür. 1930 yıllarda var olduğu bilinen Sheffield hayvan pazarında Tippler yetiştiricileri toplanmaktaydılar. Bu hayvan pazarı 1939 yılından sonra II. Dünya savaşının başlaması ile birlikte ortadan kalkmıştır. Sheffield’da “Macs” adı ile anılan Macclesfield Tipplerleri, daha iyi gece uçuş özellikleri kazanabilmeleri için farklı güvercin ırkları ile kırılarak geliştirilmişlerdir. Bu kırılmalar sonucu gösteri ve yarış kuşları olarak farklı uçuş özellikleri bulunan tippler çeşitleri geliştirilmişlerdir. Bugün bilinen tipplerler bu kırılmalar sonucu elde edilmişlerdir.
 

.





Taklacı Güvercinler

PERFORMANS TAKLACILARI

Ülkemizde yetiştirilen en yaygın güvercin ırkıdır. Oyun performans beklentileri yöreden yöreye farklılık arz etmesine rağmen, taklacı güvercinleri genel bir bakış açısıyla detaylı olarak inceleyelim:
Bu ırk dünya üzerinde (kanat sesli taklacı) adı ile tanınmaktadır.Güvercini 1 metre kadar yükseklikten bıraktığınızda bile, yere konarken kanatlardan çıkan ses kulağı doyurucu olmalıdır. Ayrıca kuşu oda içerisinde elden bıraktığınızda yere inerken kafasını hafif öne doğru kıvırıp, ayaklarını açarak iyice germe hali vardır.Bu (perdah verme) hareketi olarak adlandırılır ve bu hareketi yapan kuşun oyunlu olma ihtimali yüksektir.Anlaşılacağı üzere taklacı güvercinlerden beklenen oyun performansıdır ve performans özellikleri oldukça detaylıdır.Performans kriterlerini maddeler halinde incelersek beklentileri daha iyi anlayabiliriz.

OYUN:
Güvercin serbest uçuş esnasında yeryüzüne paralel rotasından çıkarak, yere dik bir açıyla semaya doğru belirli bir mesafe kat eder.Ülkemizde bölgelere göre fişek, sırık, sarma,fışkırma, çekme, fırlama gibi tabirlerle ifade edilen bu hareket esnasında kuş, taklalar atarak seyir zevkini zenginleştirir.Beklenen oyun performansı bu fişekleme hareketidir ve taklalar bu hareketin bir parçasıdır.Oyun karakterlerine göre taklacıları iki başlık altında sınıflandırabiliriz.

HAVA OYUNLU TAKLACILAR (HAVACILAR)
Yüksek semada uçmayı severler,düz uçuşta hafif yükselti kazanarak fişekleme hareketi yaparlar ve 3-4 takla vurduktan sonra uçuşlarına devam ederler.Uçuş sırasında kanatları diklemesine açıp süzülme, kanatları hızla çarparak ses çıkarma gibi durumlar normaldir.Ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan (damcı takla) merakı yüzünden bu tarz oyun yapan kuşlara ilgi azalmıştır.

KÜMES ÜSTÜ OYUNLU TAKLACILAR (DAMCILAR)
Daha çok orta semada ve düz olarak uçarlar.Oyunlarını kümes hizası üzerinde farklı yüksekliklerde yapabilirler, ancak yuvaya uzak mesafelerde oyun yapmazlar.Ülkemizde damcı takla özellikli kuşlara ilgi daha fazla olduğu için oyun performans beklentileri de oldukça fazladır.




Adana Irkı Güvercinler

Dünyada “Adana Dewlap” adı ile tanılan bu güvercinler, yurdumuzda Adana adı ile bilinmektedirler. Almanya’da “Adana wammen” ya da “kupeli dewlap” adı ile tanınırlar. Ülkemizde ağırlıklı olarak Çukurova bölgesinde yetiştirilmektedirler. Adana, Ceyhan, Mersin, Tarsus gibi yerleşim birimlerimizde yoğun olarak bulunurlar. Ancak bu güvercinler Güneydoğu bölgemizdeki yerleşimlerin yanı sıra diğer bölgelerimizde de beğenilmekte ve beslenmektedirler. Yabancı kaynaklarda köken olarak Lübnan dewlaplarından (Lübnan gerdanlı ırkları) geldiklerine ilişkin bilgiler bulunmakla birlikte, bu bilgilerin doğruluğu tartışılabilir çünkü Adana ırkı güvercinler ile Lübnan dewlapları ile arasında gerek fiziksel gerekse uçuş özellikleri bakımından belirgin farklar bulunmaktadır. Osmanlı döneminden beri ülkemizdeki yetiştiriciler tarafından uzun yıllar içinde ırka farklı özelliklerin de katılmasıyla kendine özgü bir renk, form ve uçuş özelliği kazanan bu güvercinler, bugün Suriye’de de yetiştirilmekte ve burada bile Adana adı ile tanınmaktadırlar. Dünyada İngilizce olarak dewlap adı ile bilinen gerdanlı güvercinler ile akraba olan Adana güvercinleri, dewlaplardan ayrı bir ırksal yapıda olmamakla birlikte, farklı bölgesel özelliklere sahip oldukları için ayrı bir bölgesel grup olarak değerlendirilmelidirler. Adana güvercinleri gerdanlı güvercinler içinde ayrı bir ırk olarak yer almaktadırlar. Yurdumuzda bu güvercinlere yerel olarak, “cins”, “yerli”, “küpeli” gibi adlar verilmektedir. Küpeli (Earring Dewlap) denmesinin nedeni, Adana güvercinlerinin bazılarında görülen bir renk yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Küpeli olarak adlandırılan güvercinlerde, kuşun kulağının altından başlayan beyaz renkli tüyler boyuna doğru bir küpe gibi uzanırlar. Adana ırkı güvercinlerimizde, gaga yapısı diğer dewlap ırklarına göre biraz daha uzun olan güvercinler de bulunmaktadır. Uzun gaga olanlarına “Tartaç” adı verilir ve Adana ile Ceyhan’da daha çok yetiştirilirler. Gaga yapısı kısa olan ve bu bakımdan dewlap standartlarına daha uygun olduğunu söyleyebileceğimiz diğer tipler ise “Töme” adı ile bilinirler ve Tarsus civarında daha yaygın olarak bulunurlar. Mersin civarında ise her iki tip de bulunmaktadır.

Göğsüak Irkı Güvercinler

Diyarbakır’ın dört yerel güvercin ırkından biri olan Göğsüak adı verilen güvercin ırkı, kendi içinde Atlas, Narinci, Ciğeri, Gökela, Kürenk ve Zeytuni olmak üzere 6 renk grubuna ayrılmıştır. Halk arasında Göğsüak adlandırması yerine ırkın içindeki renk tiplerine göre adlandırma şekli yaygın olarak kullanılmaktadır. Atlas ve zeytuni paçasızdır, diğerleri ise paçalıdır. Paçasız olanlarda göğüs gülü bulunur, paçalı olanlarda bulunmaz. Hepsi kolyeli ve benklidir (zülüflü). Kolye ile kastedilen kuşun göğüs kısmında düzgün bir “V” biçiminde yer alan beyazlıktır. Benk ya da zülüf ise genellikle “yanak yaması” olarak adlandırılan baş üzerindeki renkli bölümlerdir. Gökela ve kürenk de şerit (çubuk, kalem) vardır, diğerleri şeritsizdir. Hepsinde “kakül” adı verilen takka (üst tepe) bulunur. Takkanın baş tarafında kalan yarısı kafa ile birlikte vücudun kendi renginden, sırt tarafında kalan diğer yarısı ise beyaz olur. Bu ayrım takkanın tam tepe noktasından düzgün şekilde olmalıdır. Kanat telekleri vücudun kendi rengindedir, beyaz olmaz. Kuyruk telekleri ise, Atlas ve zeytunide vücudun kendi renginden, diğerlerinde ise beyaz olmalıdır. Kuyruk telek sayıları 12 adettir. Bu güvercinlerin hepsinde gaga ve tırnak beyaz renk olur. Göğsüak ırkı içindeki renk tiplerini aşağıda tek tek ele almak istiyoruz.

ATLAS Atlaslar siyah renklidir. Siyah renk bu kuşlarda zifiri olarak adlandırılan şekilde çok koyu ve parlak tonda olmalıdır. Atlaslarda paça bulunmaz. Ayakların dirsekten aşağısı tüysüzdür. Ancak Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalı, kuyruk ise siyah renk olmalıdır. Gaga ve tırnaklar ise beyaz olmalıdır. Siyah gaga kuşun % 10 değer yitirmesine neden olur. Atlaslarda, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu güvercinlerin başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir

Ankut Irkı Güvercinler

Ülkemizde gut, gud, kut gibi adlarla da anılmaktadırlar. Dünyada “Ankut Trumpeter” ya da “Ankhut Trumpeter” adı ile bilinen bu güvercinler yurdumuzda genel olarak Ankut adı ile bilinirler. Köken olarak Orta Asya Türkmenistan kaynaklı olan bu güvercinler, bizim yerli ırklarımızdan olmakla birlikte, Türklerin göçleri ile birlikte dünyaya yayılmışlardır. Bu göçler tek bir tarihte ve tek bir yöne olmayıp farklı zaman dilimlerinde farklı bölgelere yönelmiştir. Bu bakımdan Ankut ırkı güvercinler de Ortadoğu’dan, Rusya’ya ve Anadolu’nun içlerinden Avrupa’ya kadar dağılmışlardır.

Ülkemizin dışında Rusya’da da yetiştirilmektedirler. Bugün bizim değerini bilemediğimiz Ankutlara Ruslar, sahip çıkmaktadırlar. Ancak çeşitli Rus kaynaklarında, Russian Trumpeter (Russian Barabanshik) ve Bokhara Trumpeter (Bokharski Barabanshik) adları ile bilinen Rus trumpeter ırklarının kökeninin Ankut ırkı olduğu belirtilmektedir. Dünyada genel olarak Trumpeter olarak adlandırılan ötücü güvercin ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Bu güvercinlerden ülkemizde Ankut, Demkeş, Kumru ve Bayburt olmak üzere 4 ayrı ırk yetiştirilmektedir. Bu ırklardan Demkeş ve Ankut’un ortak özellikleri “Dem Çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüşü dem çekmeye benzetilmektedir.

ESKİ TÜRK TOPLULUKLARINDA ANKUTLAR

Ankut ırkı güvercinler, İslamiyet öncesi Türk topluluklarında ve Şaman geleneklerinde değer verilen ve uğurlu kabul edilen bir güvercindirler. Bu topluluklarda bir çadırda çocuk doğduğunda, bir erkek Ankut güvercini o sabah çadırın üzerine gelip konar ve ötmeye başlarsa, bu durum o çocuğun ilerde Şamanlık yetenekleri olacağı anlamında yorumlanmaktadır. Türk toplumunda Ankut güvercinlerinin özel bir yeri ve önemi vardır. Bunun en önemli nedeni İslam dininin kurucucu Hz Muhammet’in halifelerinden Hz. Ali’nin bu güvercinlerden beslemiş olmasıdır. Evliya Çelebi, Hz. Ali’nin de “kırmızı çatal ibikli çakşırlı güvercin” beslediğini ve bu bakımdan bunları beslemenin sünnet olduğunu yazmaktadır. Burada bahsedilen güvercinler bizim bugün “Ankut” adı ile adlandırdığımız kuşlardır. Çatal ibikten kastedilen şey çift tepedir. (takka, perçem) Çakşır işe paça (tozluk) anlamındadır. Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde, Peygamberimizin torunu ve Hz. Ali’nin oğlu olan ve 680 yılında Kerbela’da öldürülen İmam Hüseyin’in atmaca ve doğan avladığı, ayrıca çakşırlı (paçalı) kut güvercin beslediği yazılıdır. Evliya çelebi bu bakımdan 1638 yılında, İstanbul’da kuşu kuş ile avlayan avcıların, pirimiz İmam Hüseyin’dir dediklerini belirtiyor. Gene Evliya Çelebinin belirttiğine göre Ankutların, Sadekut, Taçlıkut, Çakşırlıkut (paçalı) gibi çeşitleri bulunmaktadır. Şanlıurfa’da günümüzde Ankutların uğurlu olduğuna inanılıyor. Bu inanış kaynağını çok eskilerden almaktadır. Hz Eyyüp’ün mağarasında beslediği bilinen bu güvercinlerin, halk arasında çocuğu olmayan kadınlara uğur getirdiği ve hatta gece uykusunda korkan kadınların dertlerine deva olduğu söyleniyor. Hz Eyyüp, cüzzam hastalığına yakalandığı için bir mağaraya çekilmiş ve yaşamını burada devam ettirmiştir. Kendisine burada eşi bakmıştır. Hz Eyyüp’ün bu mağarada Ankut ırkı güvercinler yetiştirdiği bilinmektedir. Günümüzde bu mağara, Şanlıurfa ilimizin 2 Km kadar güneyinde, Eyyubi mahallesinde bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Halk arasında bir şifa yeri olarak kabul görmekte ve ziyaret edilmektedir. Ankut ırkımızın toplumumuzda böylesine derin ve köklü bir yeri olmasına ve bu kuşları beslemenin dinen sünnet sayılmasına karşın, son dönemde bu ırkı yetiştirenlerin sayıca azalması sonucu bu ırkımız artık ciddi şekilde yok olmuştur. Bu gün daha çok Doğu ve Güneydoğu illerimizde ve özellikle de Diyarbakır’da bulunurlar. Nevşehir’de de yetiştirildikleri bilinmektedir.

Bagdadi Irkı Güvercinler

Ülkemizde Bağdadi, Bağdat, Bağdadiye ve Bağdatlı adları ile bilinen bu güvercin ırkı, Irak kökenlidir. Dünya da “Bagdat”, “Baghdad”, “Bagdette” gibi adlarla bilinmektedir. Günümüzde doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yetiştirilmektedir. Dünyada ve özellikle de Avrupa’da köken olarak bu ırktan kaynaklanan çeşitli tipte Bağdat güvercinleri bulunmaktadır. Bu güvercinlerle bizim yetiştirdiğimiz Bağdat güvercinleri arasında köken olarak kan benzerliğinin dışında fazla bir benzerlik yoktur. Ülkemizde yetiştirilen Bağdat güvercinleri daha çok Suriye Bağdatlarına benzemektedir. Ayrıca Lübnan’da “Mijris” adı ile bilinen ve Carrirer ırkı ile akraba olduğu tahmin edilen güvercinler, bizim Bağdat olarak adlandırdığımız güvercinlere oldukça yakındır. Bağdat güvercinlerinin burun üzeri eti ve göz çevresi halkası daha belirgin olanları ülkemizde “Carrier Bağdadi” olarak bilinmektedir. Bunlar Carrier ırkı ile bağdadilerin kırılması sonucu elde edilmiş kuşlardır. Ülkemizin batı bölgelerinde, Irak yöresinden ve Doğu bölgelerimizden getirilen güvercinlere genel olarak Bağdat adı verme gibi yanlış bir eğilim olmakla birlikte, Bağdadi adı, gerek doğu ve güneydoğu, gerekse diğer bölgelerimizde ayrı ve kendine özgü özellikleri olan bu ırkı karakterize etmektedir. Bazen posta güvercinlerine Bağdat denildiği de olmaktadır. Bağdadi güvercinleri eski dönemlerde posta güvercini olarak kullanılmış olmakla birlikte, bugün bildiğimiz posta güvercinleri ile ayrı ırkları temsil etmektedirler. Yöresel olarak “Posta Burunlu” ve “Homoma” gibi adları vardır. Bağdadi güvercinlerini, bir yere yuva yaptıktan sonra, başka bir yere alıştırmak imkansız gibidir. Aradan 10 yıl geçse bile bıraktığınızda, ilk yuvasına geri döndüğü söylenmektedir. Bu özellikleri onları gerçekten de çok değer verilen bir güvercin haline getirmiştir.

TARİHİ GEÇMİŞ

Bağdat güvercinlerinin Türkler tarafından yetiştirilmeye başlaması Büyük Selçuklular döneminde başlamıştır. 1000 li yılların başlarından itibaren bugünkü Ortadoğu bölgesinde egemen olmaya başlayan Büyük Selçuklular, Tuğrul beyin 1055 yılında Bağdat’a girmesi ile birlikte bölgeye bütünü ile egemen olmuşlardır. Bu yıllarda Bağdat güvercinleri Türkler tarafından posta amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra I. Haçlı seferi olarak bilinen ve 1098 yılında Kudüs’ün alınması ile son bulan savaşlar sırasında Türkler, Bağdat güvercinleri aracılığı ile haberleşmeyi sağlamışlardır. 1169 yılında Eyyubi hanedanlığının ilk hükümdarı olarak Mısır’a hükümdar olan Selahaddin Eyyubi’nin haçlı orduları ile olan savaşları sırasında ve özellikle de III. Haçlı ordularının 1191’de Akka kuşatması sırasında bütün haberleşme sistemini Bağdat güvercinleri ile sağladığı bilinmektedir. Haçlı orduları vurdukları bir güvercin sonucu bu haberleşmenin varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir. Bu olaydan sonra o yıllarda Avrupa’da unutulmaya yüz tutmuş olan posta güvercini ile haberleşme geleneği yeniden canlandırılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla 1191’den sonra bazı Bağdat güvercinleri Haçlı orduları aracılığı ile Avrupa’ya götürülmüştür. Bağdat ırkı güvercinlerin Avrupa’ya ilk gönderilmeleri bu şekilde gerçekleşmiştir. Bu güvercinler yüz yıllar sonra 1800 lü yılların başlarından itibaren Belçika’da geliştirilmeye başlanan modern posta güvercinlerinin elde edilmesinde kullanılmışlardır. 1200 lü yılların başlarında Bizans İmparatorluğu aracılığı ile Anadolu’ya da hakim olan Haçlı orduları İskenderun ile İstanbul arasında Bağdat güvercinlerini kullanarak bir haberleşme sistemi yaratmayı başarmışlardır. Bağdat güvercinlerinin Anadolu’da kullanımları 1200 lü yılların başında bu şekilde başlamıştır. Bir yüz yıl kadar sonra Osmanlıların Anadolu’da egemenlik kurmalarını takiben bu güvercinlerin kullanımının devam ettiği bilinmektedir. Osmanlı ordularının seferleri sırasında sepetler içinde bir çok güvercin taşındığı ve bunların haberleşme amacı ile kullanılan Bağdat güvercinleri olduğunu tarih kitapları yazmaktadır. Bağdat’ın Osmanlı devleti topraklarına katılması 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmuştur. Daha sonra bir ara tekrar İranlıların eline geçen Bağdat, son olarak 1639 yılında 4. Murat devrinde yeniden alınmıştır. Hata 4. Murat Bağdat’ı almasının anısına İstanbul’da bugün Topkapı sarayı içinde bulunan ünlü Bağdat köşkünü yaptırmıştır. Bağdat güvercinlerinin Osmanlı dönemi öncesinden beri Irak’ta yetiştirildiği bilinmektedir. Osmanlı döneminde de bu güvercinler bölgede yetiştirilmeye devam edilmiş ve geliştirilmişlerdir. Bu güvercinler, eski dönemlerde, tüm çevre bölgelerde değer verilen ve bilinen bir güvercin ırkıdır. Bir çok kaynakta adından bahsedilen bu güvercin ırkı için, dönemin en değer verilen ve en pahalı kuşu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Baştankara Irkı Güvercinler

Bugün ülkemizde “Baştankara” ya da “Rahibe” ve “Merve” adı ile bilinen güvercinler, dünyada “Nun” adı ile tanınmaktadırlar. “Nun” kelimesi İngilizce rahibe anlamına gelmektedir. Yurt dışında bu güvercinlerin bu şekilde adlandırılmalarının temelinde, bu güvercinlerdeki renk yapılanmasının rahibelerin giysisini andırması yatmaktadır. Dünyada “German Nun”, “English Nun”, “Spanish Nun” gibi adlarla bilinen bazı çeşitleri bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yetiştirilen bir ırktır. Amerika’dan Avusturalya’ya kadar geniş bir dağılım göstermektedirler. Polonya’da oldukça yaygındırlar. Baştakara güvercinleri Güneydoğu Anadolu bölgemizde de yaygın olarak yetiştirilen bir ırktır. Özellikle Şanlıurfa ve Diyarbakır illerimizde bulunmaktadır. Ancak hangi ilimizden köken aldığı konusunda elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu bölgemizin dışında ülke genelinde de çok yaygın olmamakla birlikte yetiştirilen bir ırktır.

Bayburt Irkı Güvercinler

Adını Doğu Karadeniz bölgemizdeki Bayburt ilimizden alan, Bayburt ırkı güvercinlerimiz dünyada İngilizce olarak “Turkish whisperer” adı ile tanınmaktadır. Türk fısıldayıcısı ya da ötücüsü adı ile çevirebileceğimiz bu tanımlamadan anladığımız kadarı ile dünyada bu güvercinlerin ötücü yanı ön planda ele alınmaktadır. Ülkemizde de ötücü ırklarımız içersinde değerlendirilmektedirler. Bayburt ırkımız, Bayburt ili ve çevresinde yerel olarak “Çift Gugul” adı ile de bilinmektedir. Dünyada Belçika’da yetiştirilen “Belgian Ringbeater” adlı ile bilinen ırk, Bayburtların büyük olasılıkla çemberci ırklarla (Trabzon) kırılması sonucu geliştirilmiştir. Bu nedenle iki ırk birbirine çok benzemektedir. Belki de bu nedenle ve Trabzon ile yakın bölge kuşları olması sebebi ile, Bayburt ırkımız çemberci bir ırk gibi değerlendirilme eğiliminde olmuştur. Oysa Bayburt ırkımızda çember hareketi yoktur. Çember hareketi ülkemizde ve hatta dünya üzerinde sadece Trabzon ırkımıza özgü bir davranış biçimidir. Bayburt ırkımız tamamen yerel bir ırktır ve ülke genelinde fazla bilinen ve yetiştirilen bir ırkımız değildir. Bu nedenle hakkında az bilgiye sahip olduğumuz bu ırkı kısaca ve bildiğim oranda anlatmaya çalışacağım. Yetiştiricilerinden daha sağlıklı bilgiler geldiğinde bu ırkımızı daha iyi tanıyacağımız inancındayım.
 

Bursa Irkı Güvercinler

Adını Marmara bölgemizde bulunan Bursa ilimizden alan bu güvercinler, yaygın olarak Bursa ili ve ona bağlı ilçelerde yetiştirilmektedir. Bu güvercinler, ülkemizde “Bursa” adı ile tanınmaktadırlar. Bursa adlandırması daha çok Bursa ili dışında kullanılan bir tanımlamadır. Bursa’nın içinde yerli halk tarafından “Oynar” ya da “Akkanat” adı ile, Trakya bölgesi ve Edirne civarında ise “Kesme” adı ile bilinirler. Dünyada ise “Bursa Roller”, “Bursa Tümmler”, “Rouleur de Bursa” gibi adlar ile tanınmaktadır. Bursa makaracıları, ağırlıklı olarak Bursa merkezde yetiştirilirler. Bursa’ya bağlı İnegöl ilçesinde de yaygındırlar. Hatta İnegöllü kuşçular bu kuşların kendi yerel kuşları olduğunu belirtmekte iseler de bu doğru değildir. Bursa kuşunun İnegöl’e ilk gidişi, şu anda yaşamayan eski kuşçularımızdan “İnegöllü Selo” ve “Camcı” lakabı ile tanılan eski iki kuşçumuzun Bursa’dan götürmesi ile olmuştur. Bursa güvercinleri, Bursa ve İnegöl dışında, Bursa’ya bağlı Mustafakemalpaşa ilçesinde, Eskişehir’de, Afyon’da, İstanbul’da da bulunurlar. Ülke genelinde fazla yaygın oldukları söylenemez. Daha çok Marmara ve Ege bölgesinde, kısmen de Trakya tarafında yetiştirilirler.

BURSA IRKININ TARİHÇESİ

Bursa ırkının tarihinin oldukça eskilere ve Osmanlı toplumu dönemine dayandığı bir çok yetiştirici tarafından genel olarak kabul edilen bir görüştür. Bu konuda elimizde net bir belge olmamakla birlikte, bu güvercinlerin geçmişi Osmanlı devletinin kuruluş dönemleri ve Bursa’nın alınarak sürekli başkent haline geldiği 1335 yıllarına kadar gitmektedir. Bu dönemde yaptığı savaşlar ve kazandığı başarıları takiben Bursa’da vezirlik makamına kadar yükselen Kara Timurtaş Paşa tarafından, bu kuşların Bursa’ya getirildiği belirtilmektedir. Bu konudaki bilgiler eski kuşçuların sözlü anlatımlarına dayanmaktadır. 1387 yılında vezir olduğu bilinen Kara Timurtaş Paşa, Osmanlı Padişahı I. Murad döneminde (1362–1389) Rumeli ve Balkanlarda bir çok savaşa katılmıştır. Bosna ve Arnavutluk üzerine seferler yapmıştır. 1389 yılında I. Kosova savaşına katılmıştır. Tahminen bu seferler sırasında Bursa güvercinlerini gittiği yerlerden getirmiş olmalıdır. Eğer bu bilgiler doğru ise Bursa güvercinlerinin ülkemizde 600 yıldır yetiştirildiklerini söyleyebiliriz

Bursa Irkı Güvercinler

Adını Marmara bölgemizde bulunan Bursa ilimizden alan bu güvercinler, yaygın olarak Bursa ili ve ona bağlı ilçelerde yetiştirilmektedir. Bu güvercinler, ülkemizde “Bursa” adı ile tanınmaktadırlar. Bursa adlandırması daha çok Bursa ili dışında kullanılan bir tanımlamadır. Bursa’nın içinde yerli halk tarafından “Oynar” ya da “Akkanat” adı ile, Trakya bölgesi ve Edirne civarında ise “Kesme” adı ile bilinirler. Dünyada ise “Bursa Roller”, “Bursa Tümmler”, “Rouleur de Bursa” gibi adlar ile tanınmaktadır. Bursa makaracıları, ağırlıklı olarak Bursa merkezde yetiştirilirler. Bursa’ya bağlı İnegöl ilçesinde de yaygındırlar. Hatta İnegöllü kuşçular bu kuşların kendi yerel kuşları olduğunu belirtmekte iseler de bu doğru değildir. Bursa kuşunun İnegöl’e ilk gidişi, şu anda yaşamayan eski kuşçularımızdan “İnegöllü Selo” ve “Camcı” lakabı ile tanılan eski iki kuşçumuzun Bursa’dan götürmesi ile olmuştur. Bursa güvercinleri, Bursa ve İnegöl dışında, Bursa’ya bağlı Mustafakemalpaşa ilçesinde, Eskişehir’de, Afyon’da, İstanbul’da da bulunurlar. Ülke genelinde fazla yaygın oldukları söylenemez. Daha çok Marmara ve Ege bölgesinde, kısmen de Trakya tarafında yetiştirilirler.

BURSA IRKININ TARİHÇESİ

Bursa ırkının tarihinin oldukça eskilere ve Osmanlı toplumu dönemine dayandığı bir çok yetiştirici tarafından genel olarak kabul edilen bir görüştür. Bu konuda elimizde net bir belge olmamakla birlikte, bu güvercinlerin geçmişi Osmanlı devletinin kuruluş dönemleri ve Bursa’nın alınarak sürekli başkent haline geldiği 1335 yıllarına kadar gitmektedir. Bu dönemde yaptığı savaşlar ve kazandığı başarıları takiben Bursa’da vezirlik makamına kadar yükselen Kara Timurtaş Paşa tarafından, bu kuşların Bursa’ya getirildiği belirtilmektedir. Bu konudaki bilgiler eski kuşçuların sözlü anlatımlarına dayanmaktadır. 1387 yılında vezir olduğu bilinen Kara Timurtaş Paşa, Osmanlı Padişahı I. Murad döneminde (1362–1389) Rumeli ve Balkanlarda bir çok savaşa katılmıştır. Bosna ve Arnavutluk üzerine seferler yapmıştır. 1389 yılında I. Kosova savaşına katılmıştır. Tahminen bu seferler sırasında Bursa güvercinlerini gittiği yerlerden getirmiş olmalıdır. Eğer bu bilgiler doğru ise Bursa güvercinlerinin ülkemizde 600 yıldır yetiştirildiklerini söyleyebiliriz.

Çakal Irkı Güvercinler

Makaracı ırklarımızdan biri de Çakaldır. Ülkemizde “Çakal” adı ile bilinen bu güvercinler, dünya üzerinde “Çakal Roller”, “Cakal Roler”, “Rouleur de Cakal” gibi adlarla tanınmaktadır. Eski kuşçuların “Nalbant” da dedikleri bu kuşları, eski dönemlerde Bursa’da çoğunlukla atlara nal çakılması işinde çalışan esnaflar yetiştirirmiş. Nalbant adı buradan geliyor. Ancak günümüzde kullanılan ve bilinen bir isim değildir. Çakal adı, bu kuşların renk olarak çakal (Canis aureus) benzemeleri nedeni ile bu kuşlara verilmiştir. Bu güvercinler gerçekten de kızılkahve (pas rengi) olurlar. Çakal adlandırması ülkemizde bu renge sahip diğer kuşlarda da örneğin kelebek ırkında da kullanılmaktadır. Bu durum kısmen bir karışıklığa neden olmaktadır. Bunun yanı sıra genel olarak kuşçularımız arasında Çakal ırkını, Bursa ırkının bir renk tipi gibi algılama eğilimi yaygındır. Gerçekten de bu iki ırk birbirinin renk tipi olabilecek kadar benzemekle birlikte temel bazı farklılıklara sahiptirler.

TARİHİ GELİŞİMİ

Türk güvercin ırklarını tanıtan Almanca bir kaynakta da bu güvercinlerin 100 yıldır ülkemizde tanındığı belirtilmektedir. Çakal ırkının tarihi geçmişi ve özellikle de ne zamandır yetiştirildiği hakkında bir belgeye sahip değiliz. Bu konudaki bilgilerimiz eski kuşçuların söylediklerine dayanmaktadır. Söylenenlere göre bu güvercinler, Şehremini ve Kocamustafapaşa kuşları olarak da bilinmektedirler. Bu iki semt İstanbul Fatih’te birbirine komşudur. Bu kuşlar eskiden bu semtlerde yoğun olarak beslenirmiş. Eski adı Samatya olan Kocamustafapaşa semti İstanbul’da eskiden azınlıkların ve özellikle de Rumların yaygın olarak oturdukları bir semtti. Samatya adı Rumca olduğu için değiştirilerek sonradan Kocamustafapaşa adı koyulmuştur. Irkın kökeni ve ülkemize nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi sahibi olmamakla birlikte, büyük bir olasılıkla Rumlar kanalı ile Balkan ülkelerinden ya da diğer Avrupa ülkelerinden yurdumuza gelmiş olabilirler. Bu bilgiler ışığında Çakal ırkının yurdumuzda İstanbul kökenli olarak geliştiğini ve yayıldığını söyleyebiliriz.

Çakal Irkı Güvercinler

Makaracı ırklarımızdan biri de Çakaldır. Ülkemizde “Çakal” adı ile bilinen bu güvercinler, dünya üzerinde “Çakal Roller”, “Cakal Roler”, “Rouleur de Cakal” gibi adlarla tanınmaktadır. Eski kuşçuların “Nalbant” da dedikleri bu kuşları, eski dönemlerde Bursa’da çoğunlukla atlara nal çakılması işinde çalışan esnaflar yetiştirirmiş. Nalbant adı buradan geliyor. Ancak günümüzde kullanılan ve bilinen bir isim değildir. Çakal adı, bu kuşların renk olarak çakal (Canis aureus) benzemeleri nedeni ile bu kuşlara verilmiştir. Bu güvercinler gerçekten de kızılkahve (pas rengi) olurlar. Çakal adlandırması ülkemizde bu renge sahip diğer kuşlarda da örneğin kelebek ırkında da kullanılmaktadır. Bu durum kısmen bir karışıklığa neden olmaktadır. Bunun yanı sıra genel olarak kuşçularımız arasında Çakal ırkını, Bursa ırkının bir renk tipi gibi algılama eğilimi yaygındır. Gerçekten de bu iki ırk birbirinin renk tipi olabilecek kadar benzemekle birlikte temel bazı farklılıklara sahiptirler.

TARİHİ GELİŞİMİ

Türk güvercin ırklarını tanıtan Almanca bir kaynakta da bu güvercinlerin 100 yıldır ülkemizde tanındığı belirtilmektedir. Çakal ırkının tarihi geçmişi ve özellikle de ne zamandır yetiştirildiği hakkında bir belgeye sahip değiliz. Bu konudaki bilgilerimiz eski kuşçuların söylediklerine dayanmaktadır. Söylenenlere göre bu güvercinler, Şehremini ve Kocamustafapaşa kuşları olarak da bilinmektedirler. Bu iki semt İstanbul Fatih’te birbirine komşudur. Bu kuşlar eskiden bu semtlerde yoğun olarak beslenirmiş. Eski adı Samatya olan Kocamustafapaşa semti İstanbul’da eskiden azınlıkların ve özellikle de Rumların yaygın olarak oturdukları bir semtti. Samatya adı Rumca olduğu için değiştirilerek sonradan Kocamustafapaşa adı koyulmuştur. Irkın kökeni ve ülkemize nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi sahibi olmamakla birlikte, büyük bir olasılıkla Rumlar kanalı ile Balkan ülkelerinden ya da diğer Avrupa ülkelerinden yurdumuza gelmiş olabilirler. Bu bilgiler ışığında Çakal ırkının yurdumuzda İstanbul kökenli olarak geliştiğini ve yayıldığını söyleyebiliriz.
 

Çorum Irkı Güvercinler

Çorum güvercinleri Anadolu’nun yerli ırklarından biridir. “Çorumlu” ya da daha yaygın adı ile “Çorum çıplağı” olarak bilinirler. Bu güvercinlerin “çıplak” olarak adlandırılmalarının nedeni ayaklarının paçasız olmasından kaynaklanmaktadır. Ülke genelinde fazla yaygın olmadıklarından iyi tanınan ve bilinen bir ırkımız değildir. Daha çok Çorum ilimiz ve bu ile bağlı ilçelerde ve özellikle de Alaca ilçesinde yetiştirildiği bilinmektedir. Çorum dışında Yozgat ilimizde yetiştiricileri bulunmaktadır. Bu bölgelerde değer verilen bir güvercin çeşididir. Bu güvercinler taklacı güvercinlerimizin bir kırması olarak ortaya çıkmışlardır. Ülkemizde çok yaygın olan Mardin tipi taklacılarla, muhtemelen makaracı ırkların kırılması sonucu üretilmiş olan bu ırk, melez bir ırk olduğu için ülke genelinde fazla kabul görmemiştir. Oysa eski ve kendine özgü özellikleri bulunan bu ırkımızın doğru bir tanıtımla hak ettiği değeri bulacağı kesindir. Çorum çıplakları ilgi azlığından gün geçtikçe azalan ve bazı renk tipleri neredeyse tükenme noktasına gelmiş bir ırkımızdır. Bu durum yetiştiriciliğimiz açısından ve yerli ırklarımızı korunabilmesi açısından kaygı verici bir durumdur. Çorum ırkı güvercinlerin köken olarak ne kadar eskiye gittiği konusunda elimizde net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bu ırkımızın Hititler döneminden bu yana Anadolu’nun önemli şehirlerinden biri olan Çorum ilimizden kaynaklandığı konusunda bir kuşku yoktur. Çorum ırkının eski yetiştiricilerinden alınan bilgilere göre bu ırkın Osmanlı devleti döneminde de Çorum’da yetiştirildiği bilinmektedir. Yetiştirildikleri yuvalarına çabuk adapte olmasıyla tanınan bu güvercinler, yetiştirildiği evi kolay unutmama eğilimindedirler. Bu nedenle 4-5 yıl aradan sonra bile ilk evine dönen kuşlar olduğu bilinmektedir. Özellikle sağlam damarlı kuşlarda bu özellik daha da belirgindir. Çorum ili içinde eke kuşları alıştırmak bu nedenle biraz sorun olmaktadır. Hastalıklara karşı dayanıklı bir ırkımızdır. Yavru verimlilikleri oldukça iyidir. İyi bir yavru bakıcısıdırlar. Diğer ırklara göre daha az yem tüketiyor olmaları ise ekonomik bir özellikleridir.

Demkeş Irkı Güvercinler

Orijini Orta Asya Türklerine kadar giden çok eski ırklarımızdan biridir. Demkeş ırkı güvercinler, ötücü ırklarımızdan olup, Anadolu’daki geçmişleri günümüzden 1000 yıl kadar eskiye dayanmaktadır. Dünyada bu güvercinler genel olarak İngilizce’de borazancı anlamına gelen “Trumpeter” adı ile tanınmaktadırlar. Dünya üzerinde trumpeter ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Demkeşler, dünyada bugün en çok “Bokhara Trumpeter” adı ile bilinen ırka yakındırlar. Bokhara trumpeter ırkının köken ırklarından biri olan demkeşler, bu ırka çok benzemekle birlikte arada bazı ayrım noktaları bulunmaktadır. Ülkemizde ötücü güvercin ırklarından ankut, demkeş, kumru ve Bayburt olmak üzere dört ayrı ırk yetiştirilmektedir. Ankut ve demkeş Türkmenistan kökenli, birbirine çok yakın akraba olan ırklardır. Gerçektende ankut ve demkeşler birbirine oldukça benzemektedir. Aralarında üç konuda farklılık bulunmaktadır. Bunlardan ilki, ankutlarda kızıl kahve olarak adlandırabileceğimiz rengin dışında renk çeşidi bulunmaz. Demkeşlerde ise renk çeşitliliği çok fazladır. İkinci, demkeşler ankutlara oranla biraz daha iri vücutlu olurlar. Üçüncü farklılık ise ötüş şekillerindedir. Kumrular ise, Arabistan kökenli olup ülkemizde geliştirilmişlerdir. Bayburt ırkımız ise ülkemize özgü yerel ırklarımızdan biridir. Bu ırklardan ankut ve demkeşlerin ortak özellikleri “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüş şekli dem çekmeye benzetildiği için bu adla anılmaktadırlar. Demkeş, dem çeken anlamına gelmektedir. Demkeşlerin bugün ülkemizde çok yaygın oldukları söyleyemeyiz. Yetiştiricileri eskiden olduğu gibi fazla değildir ve sayıları hızla azalmaktadır.

TARİHİ GELİŞİM

Demkeş, eski kaynakların neredeyse tümünde adı geçen bir güvercin ırkıdır. Buradan, eski dönemlerde çok yaygın olarak yetiştirildikleri sonucunu çıkartabiliriz. Anlatım şeklinden o dönemlerde oldukça değer verilen bir ırk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, İstanbul ile ilgili anlatılarında 1638 yıllarında burada demkeş ırkının yetiştirildiğini belirtmektedir. Bu yazılana dayanarak en az 400 yıldır ülkemizde bilinen ve yetiştirilen bir ırk olduğunu söyleyebiliriz. Belgeli olmayan geçmişlerinin ise çok daha gerilere gittiği bilinmektedir. Demkeşler Orta Asya Türkmenistan kökenlidirler ve Türklerin Orta Asya’dan batıya göçleri ile birlikte 1000 li yılların başında Anadolu’ya gelmişlerdir. Aynı göçler sırasında Rusya tarafına yönelen bazı Türk gruplar aracılığı ile, demkeşler ve ankutlar Rusya’da da tanınmaya başlanmıştır. Günümüzde Özbekistan sınırları içersinde bulunan Buhara kentinde eski dönemlerde dini yapılar içinde, burada görevli din adamları tarafından Türkmenistan kökenli ötücü ırk güvercinler yetiştirildiği ve ırka farklı özelliklerin kazandırılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Nitekim çeşitli Rus kaynaklarında da Buhara ırkının köken olarak Orta Asya’dan gelme olduğu görüşüne yer verilmektedir. Buhara ırkının geliştirilmesi sırasında, Orta Asya kökenli ötücü ırklardan demkeşlerin mi yoksa ankutların mı ya da her ikisinin de birlikte mi kullanıldığı konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bu çabalar sonucu bugün dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile tanılan, ülkemizde ise kısaca “Buhara” ya da “Buhara Demkeş” adı ile bilinen ırkın ortaya çıktığını biliyoruz. Ülkemizdeki “Buhara demkeş” adlandırmasına hem pazardaki satıcılar arasında rastladım, hem de 1932 tarihli bir yayında gördüm. Bu adlandırılış şeklinden bile, Buhara ırkının, demkeşlerin geliştirilmiş bir biçimleri olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Buhara trumpeter ırkı, 1800 lü yılların ortalarından itibaren muhtemelen Rusya üzerinden Avrupa ülkelerine de ulaşmış ve buralarda da tanınmıştır. Buhara ırkı Avrupa’da 1865’de İngiltere, 1872’de Almanya ve 1883’de Fransa’da geliştirilmeye başlanmıştır. O dönemde Avrupa’da “Russian trumpeter” adı ile bilinen bu ırk sonradan “Bokhara trumpeter” adı ile anılır olmuştur. Bugün Avrupa’da bulunan bir çok trumpeter ırkı, Bokhara trumpeter ırkının geliştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan bizim demkeşlerimizin Avrupa’daki trumpeter ırklarının, köken ırkı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bu ırkların başında İngilizlerin “English trumpeter” ve Almanların “Double crested trumpeter” ırklarını sayabiliriz. Bugün Türkiye’de Demkeş adı ile bilinen ırk, dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile bilinen ırka çok yakın akrabadır. Aradaki farklar bazı nüans farklarıdır. Bu farklılıkların en dikkat çekici olanı ön tepe ya da gül olarak adlandırılan kakülün demkeşlerde, tam yuvarlak biçimli olmadığı gibi gözleri ve gagayı örtecek kadar uzun olmamasıdır. Oysa Buharalarda kakül tam yuvarlak biçimli ve oldukça uzundur. Öyle ki kuşun gözleri ve gagasını göremezsiniz. Ayrıca takka adını verdiğimiz arka tepede gene Buharalarda daha gösterişlidir. Bunun yanı sıra demkeşlerin karakteristik bir vücut biçimleri ve duruş şekilleri vardır. Buharalarda vücut, demkeşlere göre daha yuvarlak bir biçim almış olup duruş şekilleri değişmiştir. Ayrıca Buharalar Demkeşlere göre biraz daha iri vücutlu olmaktadırlar

Gümüşkuyruk Irkı Güvercinler

Ülkemizde “yelpaze kuyruk” dünyada ise “fantail” olarak adlandırılan güvercin ırkları içerisinde sınıflandırılan Gümüşkuyruklar, kuyruk telek sayılarının fazlalığı ve kuyruklarının duruşu ile dikkati çekerler. Ülkemizdeki yelpaze kuyruk ırlardan biri olan Gümüşkuyruklar, aslen Suriye kökenli güvercinlerdir. Suriye’de “Karakand” ya da “Hindi” adı ile bilinirler. Dünyada ise, “Karakand Fantail” ve “Syrian Fantail” adı ile tanınmaktadırlar. Ülkemizde ise bu güvercinlere Gümüşkuyruk ya da Karakan denilmektedir. Bu adlandırma Gümüşkuyrukların kuyruk teleklerinin tamamen beyaz olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de bu güvercinlerde kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır. Güvercinin rengi ne olursa olsun kuyruk daima beyaz olur. Vücudun diğer kısımları kuşun kendi rengindendir. Ülkemizde yerel olarak, gez ve kırkkuyruk gibi adlarla da bilinmektedirler. Bu güvercinler Suriye kökenli olmakla birlikte, ülkemizde de hayli yaygındırlar. Bunun bir nedeni Suriye’nin eskiden Osmanlı devleti toprakları içinde bulunması sebebi ile her iki ülke arasında gerek tarihi gerekse coğrafi olarak bir çok ortak noktanın var olmasıdır. Osmanlı döneminden beri Arap yarımadası ülkeleri ve Suriye ile Türkiye arasında yoğun bir güvercin alışverişi yaşanmaktadır. Bu nedenle bu bölge ülkelerinin güvercinlerinin neredeyse tamamı ülkemizde de uzun yıllardır bilinmekte ve yetiştirilmektedir. Ülkemizde güneydoğu illerimizde yaygın ve değerli kabul edilirler. Yurt genelinde fazla yetiştirildiklerini söyleyemeyiz
.

İçağlı Irkı Güvercinler

Dört ayrı ırk olarak sınıflandırılan Diyarbakır yerel güvercinleri içinde değerlendirilen İçağlı ırkı güvercinler, kendi içinde Zengi, Tahini, Gümüşkuyruk, Kara, Miski ve Yusufi adı verilen 6 ayrı renk grubuna ayrılmaktadır. Bu güvercinlerin gümüşkuyruk ve tahini renklerinde göğüs gülü yani fırfır bulunmaz. Diğer renklerinin hepsi göğüs güllüdür. Bu güvercinlerin hepsi kakül ya da kepez adı verilen şekilde takalıdırlar. Hepsinin kanatları üzerinde şerit (kalem) bulunur. Kalemler kuşun kendi renginin daha koyu tonunda olur. Bu güvercinlerin ayırt edici özellikleri kuyruk teleklerinin tamamının beyaz olmasıdır. Bu güvercinlerin hepsinde gaga ve gözler beyaz renk olmalıdır. Sadece zengi ve kara renklerinin gagalarının koyu ya da siyah olması normal karşılanabilir. Ancak beyaz olması tercih nedenidir. Kuyruk telek sayıları 12 adettir.

ZENGİ

Bu güvercinler siyah renklidirler. Siyah ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri siyahın daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olursa tercih nedenidir, ancak koyu ya da siyah olursa da kabul görürler.

TAHİNİ

Bu güvercinler sarı renklidirler. Sarı ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Tahini de göğüs gülü bulunmaz. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri sarının daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

GÜMÜŞKUYRUK

Bu güvercinler kırmızı renklidirler. Kırmızı ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Gümüşkuyruk da göğüs gülü bulunmaz. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri kırmızının daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

KARA

Bu güvercinler mavi (gök) renklidirler. Mavi ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri mavinin daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olursa tercih nedenidir, ancak koyu ya da siyah olursa da kabul görürler.

MİSKİ

Bu güvercinler kül rengi denilen (açık) renklidirler. Ancak ton koyu ve parlak olmalıdır. Cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri kuşun renginin daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

YUSUFİ

Bu güvercinler zeytuni denilen zeytin rengindedirler. Ancak ton koyu ve parlak olmalıdır. Cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri kuşun renginin daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır

İstanbullu Kırkkuyruk
 

 

Selçuklu ve İstanbullu ırklarının kırılmasıyla elde edilmiştir. Yaklaşık 1960’lı yıllardan bu yana üretilmekte ve Osmaniye’de yetiştirilmektedir. İlk üretim yeri Osmaniye’dir. Filo içindeki belli başlı ırkların yoğun ilgi görmesi ve yer yapması nedeniyle bu yeni kuşlar her zaman geri planda kalmıştır. Ama yurdum insanı bu kuşların ekileyici özellikleri sayesinde bu kuşları da artık ön plana almıştır. İstanbullu kırkuyruk beslemek artık filocuların vazgeçilmezi olmuştur. İstanbullu kırkkuyruk, İstanbullu çakmaklı kırkkuyruk olarak iki çeşidi bulunmaktadır. Ayrıca, Şafraların da bu kuşlarla eşlesmesiyle Şafra kırkkuyruklar elde edilmektedir.

Genel özellikleri renklerinin beyaza yakın ve tek bu renktedir, İstanbullular gibi. Orta boy bir kuştur. Takla atmazlar, tırnakları siyahtır, ayaklarında patik (tozluk) bulunmaktadır. Kuyrukları Selçuklu ırkından dolayı çoktur ama Selçuklu ırkı kadar geniş bir kuyruğa sahip değildir. Kuyruk telek sayısı ortalama 15 ve civarıdır. Kanatları üzerinde iki kalem ve kuyruklarında göze hitap edici Selçuklu ırkında olduğu gibi bir şerit bulunmaktadır. Bunlar siyah ve koyu olmalıdır. Kafa yapısı yuvarlak bir şekildedir, kuşun kekmeği siyah ve orta boyludur, gözler kırmızı veya çakır olabilir. Kafada fulya (mencuri, öntepe) bulunmamaktadır. Bu kuşları İstanbullularla tekrar eşleştirmelerden kuyruğu az, patiksiz, değeri olmayan kuşlar alınmaktadır. Bu son derece yanlıştır. Irkın genel özelliğini bozmaktadır. Artık bunlar belli başlı bir ırk olmuştur.

Uçum olarak bir filo özelliği göstermekte ve İstanbullular kadar güzel bir uçuş stili bulunmaktadır. Biraz nazlıdırlar, yuvaya ve yavrusuna son derece düşkündürler. Yavuzluğu olan bir kuştur. Karışmalarda uçurulmaktadır.
 

Ketme Irkı Güvercinler

Diyarbakır’da bulunan dört yerel güvercin ırkından biri olan Ketme ırkı güvercinler, kendi içinde, Ketmeatlas, Bozak, Ketmeciğeri, Ketmegökela, Ketmekürenk, Ketmeyusufi olmak üzere 6 renk grubuna ayrılmıştır. ketmegökela ile ketmekürenk’in ayakları paçalıdır. Diğerlerinin ise ayaklarında paça bulunmaz. Paçalı olan 2 renk tipinde göğüs gülü bulunmaz. Paçalı olmayan 4 renk grubunda ise göğüs gülü bulunur. Bu açıdan göğsüak ırkı ile karşılaştırıldığında tersi bir durumun var olduğunu söyleyebiliriz. Bu 6 renk tipinin hepsinde kakül olarak adlandırılan takka bulunmaktadır. Takka vücut rengi ile aynı renk olmak durumundadır. Bu güvercinlerin tamamının kanat ve kuyruk teleklerinin hepsi beyaz olmalıdır. Göğsüaklarla olan önemli ayrım noktalarından biri de budur. Göğsüaklarda kanat telekleri vücudun kendi rengindendir. Kuyruk telekleri ise Atlas ve Zeytunide kendi renginden diğerlerinde beyazdır. Ketmelerde gaga ile göz arasında bulunan ve “küpe” denilen kısmın beyaz olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca gaga ile göz arasında “sakar” adı verilen küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden olması gerekmektedir. Kuyruk telek sayıları 12 adettir. Ketmelerin tamamında kafanın üzerinde başı örtecek şekilde küçük bir beyazlık bulunur.
 

Kızılbaş Irkı Güvercinler

Dört ayrı ırk olarak sınıflandırılan Diyarbakır yerel güvercinlerinden biri olan Kızılbaş ırkı güvercinler, kendi içinde Karabaş, Sarıbaş, Kızılbaş, Mavibaş ve Zeytunibaş adı verilen 5 ayrı renk grubuna ayrılmaktadır. Kızılbaş ırkında, altıncı renk grubu olan kül rengi elde edilememiştir. Kızılbaş ırkının genel özellikleri, bütün renk tiplerinde aynıdır. Sadece renkler farklı olur. Bu genel özellikleri şöyle sıralayabiliriz. Bu ırkın tamamı kakül adı verilen şekilde takkalı (kepezli) kuşlardır. Bu güvercinlerin baş kısımları takka ile birlikte boğaza kadar miğferlidir. Yani kafadaki renk, takkayı da içine alacak şekilde boğaza kadar iner. Bu güvercinlerin tamamı yanak yamalı yani zülüflüdür (benkli), zülüfler kuşun kendi renginden olmalıdır. Kızılbaş ırkında ayırt edici bir özellik bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden olmasıdır. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da kuşun kendi rengi ile aynı olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır. Kuyruk telek sayıları 12 adettir.

Hünkari
 

 

Manisa güvercin yetiştiriciliğinde ülkemizin önde gelen kentleri arasındadır.

Güvercin sevgisinin Manisa’da yaygın olmasını en başta, şehrin bir “Osmanlı Şehzade Sancağı” olarak “İmparatorluk sarayının” imkanlarına sahip olmasına bağlayabiliriz.

Bilahare, “güvercinleri” Spil Dağı, Sultan Yaylası ve Yeşil Manisa Dağlarından, geniş ve verimli Manisa Ovasının, tekrar Yunt dağlarına uzanan zengin coğrafyasında ve bu coğrafya üzerindeki güneşi bol, ılıman iklimimde bulabiliriz.

Nihayet, halkın da güvercinlerin rengarenk ve çeşitli cinslerdeki güzelliklerini seyir eyleyip, onları besleyip, geliştirecek refah seviyesinde ve hayvan severlikte ileri derecede insanlar olduklarını ifade edebiliriz.

Nitekim, Manisa Şehzade Sarayına özgü, “Sultan Güvercini”, “Hünkari” ırkı bu refah ve incelik anlayışının birleşmesi ile, Osmanlı Sultanlarının kendilerine has bir mükemmel ırk geliştirme isteği sonucu, yüzyılların emek ve birikimi ile meydana gelmiştir.

Üç kıtaya yayılmış Osmanlı topraklarındaki farklı ırktaki güvercinler, Manisa Sarayında toplanmış ve burada zengin bir güvercin koleksiyonu oluşturulmuştur. Bu çeşitlilik içinde melezleşme çalışmaları sonucu üretilen “Hünkari” ırkı, kanaryadan küçük gagaları ve her renkteki ebruli-dantelli ve bir tüy veya telekte, en az üç renkli desenleriyle eşsiz güzellikte bir güvercin cinsi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Saray tarafından yabancı misafirlere hediye edilen Hükariler Avrupa’ya yayılmış, oradan Amerika’ya da geçerek bütün dünyada tanınmış olup, bu gün de ismi, kökenini çağrıştıracak şekilde, göğüslerindeki gül diye adlandırılan kendi içinde dönen , dalgalı, kıvırcık tüyler sebebiyle, “doğu fırfırı” anlamına gelen “Oriental frill” olarak anılmakta, Amerika ve Avrupa’ da dernekleri bulunmaktadır.

1864 yılında ilk defa H. P. Caridia tarafından alınıp, İngiltere’ye götürüldüğü bilinen Hünkariler, 1879 yılında da Amerika’nın önde gelen kentlerinden New York’ta National Columbarian Society tarafından ilk defa sergilenmiştir.

Küçük gagaları sebebiyle kendi yavrularını beslemekte zorlanan Hünkariler süt annesi olan daha büyük gagalı güvercinler tarafından büyütüldüğünden, yetiştirilmeleri zor ve sınırlı olmakta, halis ölçülerde olanlarına daha ender rastlanmaktadır. Hatta damızlık olanlar Avrupa ülkelerinden, bilhassa da Almanya’dan geri getirilmektedirler.

Tamamının ayakları tüylü-paçalı, başlarının üstü sivri çıkıntı tüylü-tepeli ve göğsü kıvırcık tüylü-güllü olan Hünkariler, iki ana renk kompozisyonu içinde toplanırlar.

Birinci gurupta, baş, boyun, göğüs alt ve sırt beyaz, yalnızca kanat üstleri ve kuyruk ebruli-dantelli mavi, gri, kahve, kırmızı, siyah renk desenlidirler. Kuyruk uçlarında padişah mührü anlamına yorumlanan, bir beyaz metal para şeklinde desen mevcuttur. Kuyruk uçlarındaki bu beyaz ebruli işlemeye bu yüzden “mühür” veya “alem” denilir. Bu guruba yurtdışında “satinette” adı verilirken bizde ” kanat-kuyruk işlemeli ” çamkabuğu, mavi , gibi isimlerle anılırlar.

İkinci gurup ise, baş, boyun, göğüs alt ve sırt koyu renkli olup, kanat ve kuyrukları ebruli-dantel desenlidir. Bu guruba da dışarıda “blondinette” denirken bizde “tam çamkabuğu”, “arap ozan” kara çil, mavi ,sarı, kırmızı “sümbüllü” kırmızı çil denilmektedir. Yine kuyruklar ve kanat uçları mühürlü ve alemlidir.

Bu iki ana gurubun dışında , göz altı-alın renkli, kanat üzerleri mavi, beyaz veya kırmızı kuşaklı olanları da vardır.

Manisa ve çevresinde halen yaygın olarak bulunan Hünkarilerin orijinal renkleri çamkabuğu, sarı, kırmızı, mavi, siyah sümbüllü, kanat uçları ve kuyrukları açık renk oyalı-ebruli süslemeli olup, beyaz üzeri kanat ve kuyrukları aynı renklerle süslü olanları da görebilmek mümkündür. Bu renk ve desen zenginliğine rağmen, bu gün için yaygın bulunan Hünkarilerin gaga uzunluğu, dünya ölçeğinde orijinal olarak tabir edilen Avrupa ve Amerika’daki çok iyi korunmuş ve hatta gelişimi devam etmiş, emsallerinden yarım santimetre uzunluğunda büyüktür. Bu nedenle hünkarilerin yurtiçinde de en kısa gagalıları, en makbul olanlardır. Bu sebeple gerek müsabakalarda, gerekse ticari alım-satımlarda önce gaga uzunluğuna bakılır.

Ancak, yurtdışında burunun altında dışarıya bir uzantı vermeyen adeta ”sıfır” uzunlukta bir gaganın, beslenme ve yavru besleme imkanını zorlayan yapısının doğal hayata ve üreme fonksiyonuna aykırı bulunması , bir tartışma konusu olabilir.

Ama zaten, Manisa’da mevcut hünkarilerin gaga ölçüleri de, besleme, üreme fonksiyonlarını karşılamaya yeterli ölçüde ve kırık tabir edilen karışmış örneklerinin dışında, seçilerek beslenen ve el değiştiren Hünkariler gayet küçük gagalıdır.

Bu gaga kısalığındaki birkaç milimetrelik fark sebebi ile, Manisa’da halen mevcut hünkari güvercinlerine Avrupa ve Amerika’daki hemcinslerine nazaran ırkı bozulmuş gözüyle bakamayacağımız gibi, aksine beslenme ve üreme şartları ölçeğinde, daha doğal ve orijinal olarak kabul etmemiz gereği meydandadır.

Nitekim, 1907 ve 1914 yılları arasında İngiltere’de yayınlanmış, “Feathered Word Magazin” dergisinin kapağı olan “Oriental Pigeon” (doğu güvercini) adlı çizme resimde tüm Hünkari modelleri gösterilirken , gaga yapıları da; Manisa’daki mevcut örneklerine daha yakın, Avrupa’daki şimdiki örneklerinden biraz daha yapılıdır.

Keza, Amerika’nın en önde gelen Hünkari “Oriental Frill” derneğinin İnternette www.pigeonclubusa.com adı ile ulaşılabilen web sitesinde logo olarak kullanılan temsili resim de yukarıdaki örneğin sonuçlarına ulaşmak mümkündür. Logo daki gaga daha belirgin iken, yarışmalarda dereceye girmiş hünkarilerin fotoğraflarında neredeyse gagalarının bulunmadığı görülmektedir. Bu durum, sergilenen kuşlarının bir miktar özel bir makasla gagalarının kısaltılmasından kaynaklansa da, melezleşme çalışmalarıyla, gaga kısalmasının devam ederek, doğal üreme ve beslenme şartlarını zorladığını göstermektedir.

Manisa ve çevresindeki Hünkarilerle, yurtdışındaki Hünkariler arasındaki diğer bir fark da, yerli hünkarilerin avuç içi kadar küçük yapıda olmasının karşısında , yurtdışındaki hünkarilerin oldukça iri görünmesidir. Bu durum bir miktar beslenmeyle ilgili olarak açıklanabilse de , bu husus da bir gelişme ve farklılık olarak tespit edilmelidir. Ancak bu durumun da, ırkta bir kırılma olarak kabul edilmesi doğru olmaz, bu farklılıkların beslenme, korunma ve gelişme şartlarına bağlı olarak 150 yıllık süreç içinde meydana çıkması olağan karşılanmalıdır.

Her halükarda bütün dünyada menşei Manisa Şehzade Sarayları olduğu kabul edilen , Sultan Güvercini Hünkari kuşlarını, her iki versiyonunu da, en halis ölçüleriyle yetiştirme gayretimizi sürdürmeliyiz. Bunun için Hünkarinin gerek yurtiçi , gerek yurtdışı örneklerini muhafaza etmeli, güzellikleri arttırmanın öncelikli yolu olarak, her güvercin meraklısının bu güzide ırka yer vermesinin yanı sıra, Manisa ve çevresindeki her park ve bahçesinde de bir” Hünkari Evi” bulabilmeliyiz.

Böylece, Manisa’nın dağ lalesi Anemon’u, Manisa ovasının çekirdeksiz üzümü Sultani’si gibi, dünyalar güzeli bir kuş çeşidi olan Manisa Sultan Güvercini Hünkarimizi, bir Manisa markası olarak bütün dünyada tescil ve ilan edebiliriz.

Öyleyse, asırlar boyu sevip, beslediğimiz memleketimizin ender ırklarından, başta Hünkari olmak üzere “Sultan Güvercinlerine” sahip çıkalım, onları koruyalım ki, Onlar da bizim gönlümüzü ve kendi gök kubbemizi süslemeye devam etsinler

Meverdi
Özellikle Hatay, Adana, K.Maraş ve G.doğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen, çok sevilen ve kıymet gören bir ırkımızdır. Yöresel olarak “meverdi”, “mevrendi”, “merdi” adlandırılmalarda kullanılmakla birlikte dünyada “Mawardi Dewlap” olarak tanınırlar.

Lübnan ırklarıyla yakın akrabalıkları olmasına rağmen en çok yetiştirildiği yer ülkemizdir. Filo uçucusudurlar, yüksek uçmaları ve yuvaya bağlılıklarıyla pek çok yetiştiricinin en çok kıymet verdiği ırk olmayı başarmıştır. Desen güzelliği sebebiyle form olarak besleyen yetiştiricilerimizde çoğunluktadır. Bu ırka sahip olmak ve uçurmak bir yetiştiricinin prestij kaynağıdır.

Diğer ırklardan farklarının başında; pek çok ırkın 4 ana renk desenine sahip olmasına rağmen , meverdi ırkı sadece kırmızı ve sarı renklerine sahiptir. Sarı olanlarının ise ilk olarak K. Maraş ilimizde üretildiği ve dünyaya takdim edildiği rivayetleri mevcut olmakla beraber ırkın Arap ülkelerinde sarı renginin mevcut olmaması bu rivayeti doğrulamaktadır. Pek çok yetiştiricimiz bu ırkı dünyanın en asil ırkı olarak nitelemesi ve diğer ırklardan ayrı tutması dikkate değerdir. Ama bu düşüncenin bir zararlı etkisi kıymetlerinden ötürü uçurulmayıp form olarak yetiştirilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Meverdi ırkında aranan özellikler; Kusursuz bir desene sahip olmaları istenir, baştan başlayan renk göğüs altında düzgün bir şekilde sona ermeli, boynun tamamı arkada sırt kısmına kadar devam edip “V” şeklinde tamamlanmalıdır. Ayrıca kanat üstündeki çubuklarda çift sıra halinde ve işaret parmağı kalınlığında olmalıdır. Kuşun diğer tüm kısımları beyaz olmalıdır. Ayrıca desen için vazgeçilmez parçalardan biride kafa da tam tepede hilal şeklinde beyazlık olmalı ( “taç” olarak adlandırılır), burun üstünden tepeye uzanan ince beyaz bir çizgi (“gak” olarak adlandırılır) tacına ulaşmadan sonlanmalıdır. Renk çok önemlidir, altın sarısı olmalı , kırmızıysa parlak, morumsu bir renk olmalıdır. Boyun ince ve uzun olmalı , gaga altında sakal olmamalıdır. Kafa yapısı hafif irice, gözler siyah, gaga orta uzunlukta , beyaz ve kalın olmalıdır. Bacakları uzun ve tozluksuz, paçasız olmalıdır. Ve belki de en değer verilen yönü duruşudur. Dik duruşuyla bir askere benzemelidir. Kanatları kuyruklarının üzerinde tutmalı ve kuyruğu yere değecek şekilde dik durmalıdır.

Sarı olanları , kırmızı olanlarından daha ince ve uzun yapılıdır. Ayrıca sayısal azlıklarından olsa gerek sarı olanları daha makbul görülür. Aranan özelliklerden bir veya birkaçının eksik olması kuşun değerini çok düşürür. Genel olarak her ırkın sarı ve kırmızılarının eşleşmesi sonucu ırkta bozulma olmaz, Fakat meverdi ırkında istenen renk tonlarının sarı- kırmızı eşleştirilmelerinde bozulmalarından dolayı bu tip eşleştirmelerden kaçınılır.

Mulakat Irkı Güvercinler

Makaracı ırklarımızdan biridir. Ülkemizde “Mülakat” adı ile tanılan bu güvercinler dünya üzerinde, “Mülakat Roller” ve “Mulakat Roller” adı ile bilinmektedirler. Mülakatın çubuklu olan tipine Afyon ilimizde “Aprak” adı verilmektedir. Mülakat, Arapça’da birleşme, uzlaşma, görüşme anlamına gelen bir kelimedir. Bu ırka mülakat adı verilmesinin nedeni, Bursa (oynar) ırkımız ile, yabani güvercinlerin (Columba livia) ya da farklı makaracı güvercin ırklarının eşleştirilmeleri sonucu geliştirilmiş olduğu düşünüldüğü içindir. Bu konuda elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı yetiştiriciler ise bunun aksi görüştedirler. Eğer böyle bir melezleme yapılmışsa yeni ırkın isim olarak Arapça bir ad taşıması bu birleşmenin muhtemelen Osmanlı devleti dönemlerinde gerçekleşmiş olduğunu düşündürmektedir. Uçuş yeteneklerinin artırılabilmesi için yapılan bu tür melezlemeler belli bir süre sonra ortaya farklı bir ırkın çıkmasına neden olabilmektedir. Günümüzde Mülakat ırkı, Bursa güvercinlerine yakın akraba olan ancak bu ırktan tamamen farklı ayrı bir ırktır. Bazı yetiştiricilerimiz Mülakat ırkını, Bursa ırkının bir renk çeşidi gibi algılamaktadırlar. Bu kesinlikle doğru bir tanımlama değildir. İki farklı ırkı alıp birbiri ile kırdıktan sonra ortaya yeni bir güvercin tipi çıkarmayı becerebildiysek, bu yeni tip eşleştirdiğimiz ırklardan birinin renk tipi olarak algılanamaz. Bu iki ırk akraba olmakla birlikte ayrı genetik yapılara sahiptir.

Selçuklu Irkı Güvercinler

“Selçuklu”, “Selçuk” ya da Konya’da halk arasında söylendiği şekliyle “Enseli” veya “Saraylı” olarak adlandırılan bu güvercinler, bir zamanlar Anadolu Selçuklu devletine başkentlik yapmış bulunan Konya yöresine özgü yerel kuşlardır. Buradaki “ense” sözcüğü kuşun kuyruk bölümü için kullanılmaktadır. Bu ırkımız dünyada, “Seljuk Fantail”, “Seldjucken tümmler” gibi adlarla bilinmektedir. 1200’lü yıllarda yaşadığı bilinen Hz. Mevlana Celaleddin Rumi’nin de bu kuşlardan beslediği menkıbelerde kayıtlıdır. Sonradan onu izleyen çelebiler de bu kuşlardan yetiştirmişler ve ırkın korunup ıslah edilmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Anadolu Selçukluları döneminde bu güvercinlerin Konya’da Selçuklu saraylarında yetiştirildiği ve koruma altında tutuldukları bilinmektedir. Saraylı adlandırması buradan gelmektedir. Selçuklu devleti sonrası birkaç zengin aile tarafından soyu titizlikle devam ettirilen ve satış ya da hediye de dahil olmak üzere hiçbir şekilde dışarıya verilmeyen bu kuşların, Osmanlı sarayına gelmesi oldukça sonra gerçekleşmiştir. 1635 yıllında Evliya Çelebi İstanbul’a ilişkin anlatılarında, İstanbul’da bulunan güvercin çeşitlerini sayarken Selçuklu güvercinlerinden hiç bahsetmemektedir. Gerçekten de bu güvercinlerin Osmanlı sarayına gelişi, 1875 yılından sonra II. Abdülhamid’in Padişahlığı döneminde olmuştur. Bu güvercinlere, Konya dışında fazla rastlanmaması bu ırkın Anadolu’ya, Anadolu Selçukluları ile girmiş bir ırk olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Gerçekten de Selçuklu minyatür resimlerinde bu güvercin türüne çok rastlanması bu konuda söylenenleri desteklemektedir. Ayrıca Konya’nın Osmanlı dönemine ait bilgiler veren en eski kuşçularının sözlü anlatımları da bu konuyu doğrular niteliktedir.

SELÇUKLU GÜVERCİNLERİ SÜRATLE YOK OLUYOR

Selçuk güvercinleri tüm ülke genelinde yaygın olarak yetiştirilmedikleri için fazla tanınmamakta ve özellikleri iyi bilinmemektedir. Hatta, Konya Belediyesi’nin hazırladığı web sayfasında Konya’da güvercin yetiştiriciliği ile ilgili uzun bir yazı yer almakla birlikte, Selçuk ırkından hiç bahsedilmiyor olması çok düşündürücü ve kaygı vericidir. Konya’da bu ırkı yetiştiren eski güvercin meraklılarının giderek azalmakta olması, konuyu daha da vahim hale getirmiştir. Günümüzde bu ırkın geleceği ciddi bir tehdit altındadır. Bu nedenle kesin olarak korunması gerekmektedir. Son yıllarda bu ırka ait bazı kuşlar yurt dışına çıkartılmış ve üretilmişlerdir. Ancak yurtdışında da yaygın değildir ve ırkın orijinal formu korunamamıştır. Bu konuda bir Alman kaynakta verilen bilgiye göre, bir çift 1982’de Nurnberg’de bir gösteride, diğer bir çift ise, 1991 yılında Stuttgart’ta bir gösteride görülmüştür. Bu ırkın Konya dışında fazla bilinmiyor ve yetiştirilmiyor olmasının, Selçuklu döneminde bu ırkın korunabilmesi için yoğun bir çaba harcanmış olmasından kaynaklandığını ve hatta Konya dışına çıkarılmasına yasaklar getirilmiş olabileceğinden ileri geldiğini düşünüyorum. Osmanlı döneminde de Konya’da bu ırkın korunabilmesi için gerçekten de çok yoğun bir çaba harcanmıştır. Osmanlı devletinin son dönemlerinde bu güvercinlerin ıslahının, Konya’da ünlü kuşçuların kolektif çabası ile gerçekleştirilmeye başlanmış olması dikkate değer bir durumdur. Konya geleneğinde eskiden “fenfene” adı verilen ve davetlilerin her birinin bir malzeme getirerek katıldığı büyük ziyafetler düzenleniyordu. Bu ziyafet sonrası kuşlar odanın ortasına yayılan ve “sofraaltı” denilen bez yaygının üzerine çıkartılıyorlardı. Hangi kuşun hangisi ile eşleştirilmesi gerektiğine bütün kuşçuların ortak görüşü ile karar veriliyordu. Bu olayın ırkın ıslahı açısından çok önemli bir işlevi olduğu kesindir. Bir başka bilgi ise, Konya’nın eski zenginlerinden Deli Hacı Ali’nin oğlu olarak bilinen bir kişinin Elinden kaçırdığı bir akkuyrukkara için, bunu yakalayan kişiye bir manda vererek geri almasıdır. Böylece kuşunun damarını koruyabilmiştir. Bütün bunlar, Selçuklu güvercinlerine zamanında nasıl değer verildiğinin bir göstergesidir. Bugün ilgisizlik ve kayıtsızlık yüzünden bu kuşların soyunun tükenme noktasına gelmiş olması gerçekten acı vericidir. Konya’da bu güvercinleri yetiştirdiği bilinen en ünlü kuşçular Çelebilerden yetişmişlerdir. bu insanlar, konaklarda, yaz mevsimlerinde de Meram’daki sayfiye evlerinde Selçuk kuşları yetiştirmişlerdir. Bu kişilerden başlıcaları, Rafet zade Hüseyin efendi, Hacı Kamil Çelebi, Büyük Selahattin, Küçük Selahattin Çelebiler, Hüsamettin Çelebi, Mehmet Bahattin Çelebi, Tarikatçi Cemal Çelebi ve oğlu Eyyüp Çelebi ve Arif Çelebilerdir. Bunların dışında, İbrahim Babadağ, Hacı İsmail Dayı, ünlü saz sanatçısı Latif Çavuş sayılabilir. Ayrıca aile olarak Nakıp zadeler, Mecidiye zadeler gibi Konya’nın tüm aristokrat ailelerinin hep kuşları ve kuş bakıcıları olduğu bilinmektedir. Bunlardan başka Rum ve Ermeni kökenli vatandaşlarımızdan da kuş meraklıları çoktu. Yusuf Şar’ın çocukları, Soğuklu adı ile bilinen Rumlardan Sarafyan, Solakyan, Kazaros, Sofoklis. Katip adıyla tanılan başka bir Rum’un çok güzel kuşlara sahip olduğu anlatılmaktadır. Ancak bu kuşlardan bahsedildiğinde, Konya’da Avukat Mehmet Ali Apalı’nın adını ve yerini bilmeyen yoktur. Bugün torunlarının kuşçuluğa devam ettiği bilinmektedir

Trabzon Irkı Güvercinler

Ülkemizde bulunan güvercin ırklardan sadece bir güvercin ırkı, “Çember Dövücü” olarak nitelendirilmektedir. Bu ırkımız, ülke genelinde “Trabzon” adı ile bilinmektedir. Trabzon ırkımız Dünyada “Anatolian Ringbeater” adı ile tanınır. Trabzon ırkımıza bölgede yerel olarak başlıklı, tepeli anlamına gelen “Gugullu”, “Tek gugul” ve “Tepeli” gibi adlar verilmektedir. Doğu Karadeniz bölgemizde adını Trabzon ilimizden alan bu ırk, tamamen bizim yerel ırkımızdır. Dünyada fazla bilinen bir ırk olmadığı gibi ülkemizde de fazla tanınmamaktadır. Trabzon, Bayburt, Gümüşhane ve Erzincan illerimiz ve bu illere bağlı bazı ilçelerde ve özellikle Kelkit ilçesinde sınırlı sayıda yetiştiricide bulunmaktadırlar.

Çember dövücü ırklar genel olarak dünyada İngilizce “Ringbeater” ve Almanca “Ringschalager” adı ile tanınırlar. Bu ırkın dünyada bilinen üç tipi bulunmaktadır. Bunlar, Rhine Ringbeater (Almanya), Belgian Ringbeater (Belçika) ve Anatolian Ringbeater (Türkiye) adları ile dünya üzerinde bilinmektedirler. Ancak bu üç ırkında kökeni Anadolu’dur. Özetle Çember dövücü ırk dünyaya Türkiye üzerinden yayılmıştır. Anatolian Ringbeater olarak adı geçen ırk, bizim Trabzon olarak adlandırdığımız ırktır. Bu ırka Avrupa’da pek rastlanmaz. Almanya’ya ilk kez 1980’li yılların başlarında götürülmüşlerdir. Ancak bu ırkı üzerinden Belçika ve Alman yetiştiriciler tarafından çeşitli kırmalar sonucu üretilmiş diğer iki ırk dünyada bilinmektedir. Bu ırklardan, Belgian Ringbeater olarak adı geçen ırk, bizim Bayburt olarak adlandırdığımız ırka çok yakın akrabadır ve bu ırktan türetilmedir. Almanya’da bulunan ve Rhine Ringbeater adı ile bilinen ırk ise, bizdeki iki ırktan yapılan kırmalar sonucu türetilmiş olup gene bizim ırklarımıza akraba ve benzerdir. Bu ırkların Avrupa’da geliştirilen ve “Speelderken” adı verilen bir de alt tipi bulunmaktadır. Speelderken ırkının kendine özgü renk yapılanması vardır. En dikkat çekici yanı sırtında beyaz renkli kalbe benzer bir yaması olmasıdır. Trabzon ırkının düz renklerinin kendi aralarında çiftleştirilmelerinden Speelderken ırkına benzer yavrular alınmaktadır. Ancak bu yavruların sırtlarında kalp yaması bulunmaz.

Çember dövücü güvercinlerimizin ne zaman ve ne şekilde Avrupa’ya gönderildiği hakkında elimizde bir bilgi bulunmamaktadır. Bir çok güvercin ırkımızın dışarıya gönderildiği, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde gönderilmiş olma ihtimalleri fazladır. Şimdi de bu ırkımızın kendilerine özgü davranış biçimlerini kısaca açıklamaya çalışalım.

ÇEMBER HAREKETİ

Çember Dövme : Çember dövücülük bir uçuş özelliği değildir. Erkek güvercinlerin dişilerine kur yaparken yerde sergiledikleri bir tür cinsel gösteridir. Özet olarak bu güvercinlerin oyunu havada değil yerdedir. Bu güvercinlerde oyun (çember dövme hareketi) genellikle erkek kuş tarafından sergilenir. Nadir olarak dişi güvercinlerin de oyun yaptığı gözlenebilir. Bu hareketler, dişinin yumurtlama öncesinde büyük bir yoğunluk kazanırlar. Ülkemizde başka hiçbir güvercin ırkında bulunmayan bu davranış şekli gerçekten çok ilginçtir. Önce erkek kur yaparak dişiye doğru yaklaşır. Kabararak dişisinin etrafında döner. Sonra tam dikine birden havaya doğru hızla fırlar. Bu fırlama sırasında yerden yarım metre ile iki metre arasında yükselir ve dişisinin üzerinden yarım daire çizecek şekilde bir tur atıp tekrar yanına konar. Sonra tekrar havalanıp aynı hareketi tekrarlar ve kur yapmayı sürdürür. Bu davranış şekli çember dövme ya da çember hareketi olarak adlandırılmaktadır. Bölgede bu hareket yerel olarak “kalkma” adı ile nitelenir. Erkek kuş havada iken kanatlarını hızla birbirine çarparak tok bir ses çıkartır. Dişi üzerinde havada kanat sesi çıkartılarak yapılan bu hareket genellikle 1–3 tur devam eder. Bazen 4–5 tur yapan kuşlara da rastlanmaktadır. Tur sayısı arttıkça kuşun değeri de yükselir. 4–5 tur atan kuşlar oldukça değerli kuşlardır. Çember dövme hareketinde belli bir yön bulunmaz. Hep aynı yönde olabileceği gibi sağlı sollu çeşitli kombinasyonlar şeklinde de görülebilir. Çember dövme hareketi sırasında erkek kuş genellikle yerden 50–100 cm. arasında yükselerek bu hareketi yapar. Bazen bu yükseklik 2 metreye kadar çıkabilir. Çember dövme hareketi sırasında bu ırklarda rastlanan iki davranış biçimi daha bulunmaktadır. Bu davranışlara “ Yalpa” ve “Takla” adı verilmektedir.

Yalpa : Çember dövme hareketi sırasında kuş dişisinin üzerinde yarım daire şeklinde bir tur atarken turunu tamamlamaz ve birden döndüğü yönün tam tersi yöne doğru şiddetli bir biçimde kendini atar. Bu hareket yalpa olarak adlandırılmaktadır. Yalpa hareketini 1-2 metre yükseklikte yapan güvercinler daha değerli olarak kabul edilirler.

Takla : Çember dövme hareketi sırasında erkek kuş bazen aynı taklacı güvercinlerde olduğu gibi takla atabilir. Takla sayısı bir bazen de iki tane olabilmektedir. Nadir olarak rastlanan takla hareketi dişinin en çok 1 metre kadar üzerinde gerçekleşir. İşin ilginç yanı bu güvercinlerin taklacı özellikleri yoktur ve bu takla atma olayını daha çok çember dövme sırasında yapabilirler. Uçurulduklarında takla atma tarzları genellikle bulunmaz.

RUS ÇARININ DA YETİŞTİRDİĞİ BİR IRK

Bu güvercinlerin kanat sesleri çok fazladır. Çember dövücü ırklarda görülen çember dövme, yalpa ve takla şeklindeki üç özellik, aynı kuşta aynı anda bulunabileceği gibi ayrı ayrı da bulunabilir. Ancak yalpa yapan kuşlar, çember dövme hareketini de mutlaka yaparlar. Çember dövücü ırkları bu hareketlerini yaparken izlemek çok değişik bir duygudur. Hatta Çarlık Rusya’sında, Çarın gelen misafirlerini eğlendirmek amacı ile bu kuşlardan ve başka güvercin çeşitlerini sarayının bahçesinde yetiştirdiği söylenmektedir. İyi bir gösteri izleyebilmek için güvercinlerin dişi ve erkeğinin önceden ayrılmaları gerekir. Ayırma süresi 3-5 günü ya da 1 hafta kadar olabilir. Bu süre içinde eşler birbirlerine hiç gösterilmezler. Eğer ayrılma dönemi yumurtlama dönemine gelmişse kuşlar daha iyi oyun sergilerler. Oyun öncesi dişi kuş kanatları bağlanarak yere bırakılır. Daha sonra eşi yanına bırakılır ve oyun başlar. Yetiştiriciler bazen rekabeti artırıp daha iyi bir oyun seyri yakalayabilmek için tek bir dişinin yanına 2-3 erkek kuş bırakabilirler.

 
  Bugün 16327 ziyaretçi (29080 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol